24 Ocak 2016 Pazar

“Türk Romanında Yazar ve Başkalaşım” – JALE PARLA




Kitapları ve makaleleri ile başta roman sanatı / roman kuramı üzerine yaptığı tartışmaların ve çözümlemelerin tüm edebiyat çevrelerince saygıyla karşılandığı Türkiye’nin en değerli akademisyenlerinden, edebiyat teorisyeni ve eleştirmeni Jale Parla’nın son çalışması “Türk Romanında Yazar ve Başkalaşım” İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Kahramanları (ya da “anti-kahramanları” mı demeliyiz?) şair – yazar - küçük burjuva aydını olan Künstlerromanları inceleyen Parla, Ahmet Mithat’tan Orhan Pamuk’a bu kahramanların değişim / başkalaşım serüvenlerinin bir nevi iz sürücülüğünü yapıyor.

Kitabın ilk bölümü olan “Denetlenmiş Değişim Başkalaşımdır”, Türk roman geleneğinde roman kahramanlarının karakteristiği üzerine notlarla başlıyor. “Yazar” ya da “Yazan kişi” olarak roman kahramanlığının bolluğu üzerinden, hem Türkiye’de nasıl bir roman yazıla geldiğinin, hem de Türk romanında başkişi olarak yazar biçimlemelerinin “kahraman – anti-kahraman” karşılaştırılmasını yapan Parla, asıl başkalaşım öğelerinin “anti-kahraman” karakterler üzerinden gözlemlenebilineceğini söylüyor. Recaizade’nin “Bihruz”undan, Uşaklıgil’in “Ahmet Cemil”ine; Tanpınar’ın “Mümtaz”ından, Atay’ın tüm karakterlerine uzanan bu “yazarlık saplantılı” anti-kahramanların “Değişim / Başkalaşım” unsurlarının birer okumasını yapıyor.

“Çünkü başkalaşım, baş edilmeyen süreçleri her ne pahasına olursa olsun sonlandırma ve öyle ya da böyle, başka bir başlangıç yapma arzusu değil midir?” diye soran Jale Parla, ikinci bölüme geldiğimizde bu arzunun izinden yürümeye davet ediyor bizi. “Tehlikeli Yönelişler: Ahmet Mithat’tan Ahmet Hamdi Tanpınar’a Yazar Figürasyonu” başlıklı ikinci bölüm, Türk Edebiyatının “Hace-i Evvel”i olan Ahmet Mithat’ın “Öğretmen Yazarlık” yaptığı romanlarından başlıyor işe koyulmaya. Türk Edebiyatının ilk –tam anlamıyla- romanı olarak kabul edilen “Müşahedat” ile söze başlayan Parla, Türk romanında birer “kahraman” olarak başlayan karakterlerin, nasıl ve ne derece başkalaşımlara uğrayarak birer “anti-kahraman” olduklarının macerasını anlatıyor bize. Uşaklıgil’in “Ahmet Cemil”i ile başlayan bu “anti-kahraman”laşma serüveninin edebiyat tarihimizde yol açtığı (en başta da “Dekanlık” üzerinden gelişen) tartışmaları oldukça doyurucu bir şekilde okuyabiliyoruz. Özellikle de, Serveti-i Fünûn ile başlayan dil sorunu üzerinden daha da ateşlenen “Dekanlık” meselesine özellikle eğilen Parla, Türk yazarının Batılılaşma ve bu Batılılaşma üzerinden de “Özerkleşme” sürecini de ele alıyor. Tevfik Fikret’in “La Dans Serpantin” başlıklı şiiri üzerinden de, bu sürecin temel izleklerinin daha geniş bir okumasını yapıyor. Modernist edebiyatının belirleyici bir işareti olan “başkalaşım arzusu”nun ilk ve etkili çekirdeği olan bu şiirin okuması ile Tanzimat’tan günümüze metin odaklı karakter başkalaşımı (ya da bu “Tehlikeli Yöneliş”i) eser ve yazar üzerinden adım adım takip etmeye başlıyoruz Ahmet Hamdi Tanpınar’a gelene kadar.

Parla, kitabının üçüncü bölümünü Ahmet Hamdi Tanpınar’ın yazarlığına, roman kahramanlarına ve tabii bu kahramanların “başkalaşım” serüvenine ayırmış. “İki Yazar Bir Melez: İhsan, Mümtaz, Hayri İrdal” başlıklı bu bölümde, Tanpınar’ın metinlerindeki “nesnelerin gizli ya da açık öykülerinin” başkalaşımları, hem romanlarının hem de roman kahramanlarının özelinde inceleniyor. En başta bu başkalaşım izleklerini Tanpınar’ın şiirlerinde inceleyen Jale Parla, sonrasında “Huzur” ile roman kahramanlarının başkalaşımlarının birer okumasını yapıyor. “Huzur” un kahramanları İhsan ve Mümtaz üzerinden, sonrasında da, ayrı bir iç başlık olarak, “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nün Hayri İrdal’ı üzerinden. Tanpınar’ın Türk Edebiyatındaki özel yerini böylece bir daha açıklamış, ispatlamış oluyor böylece de.
Kitabın dördüncü bölümü ise, yarattığı karakterler ile Türk edebiyatındaki yerini tartışılmaz kılan Oğuz Atay başta olmak üzere Bilge Karasu, Latife Tekin, Sevim Burak ve Hasan Ali Toptaş’a ayrılmış. “Bohemya ve Distopyadan Başkalaşım İmgeleri: Atay, Tekin, Burak, Toptaş” başlıklı bölüm, Oğuz Atay’la birlikte başkalaşımın coğrafyasının da değişimi üzerinden, “başarısız yazar distopyası” başkalaşımını anlatıyor. Kafkaesk anti-kahraman yazımının Türkçedeki etkileri ve başlıkta ismi geçen yazarların yarattıkları karakterlerinin Türkiye’ye has özellikleri ile bu başkalaşım ile sahneye çıkışlarını irdeleyen Parla, “kültürel umutsuzluk” taşıyan bu anti-kahramanların Atay’dan itibaren nasıl bir metamorfoza doğru evirildiklerini hem metin hem de yazar tahlilleri üzerinden bizlere gösteriyor. Atay’ın neredeyse tüm karakterlerinin, Karasu’nun “Gece”sindeki “O.”sunun ve diğerlerinin tek tek başkalaşımları inceleniyor.

Ve kitabın son bölümü, Türkçenin tüm “başkalaşmış kahraman” macerasının tüm özelliklerini harmanlamış Orhan Pamuk’a ayrılmış. “Orhan Pamuk’un Romanlarında Arayış ve Başkalaşım” başlıklı bölümde, Pamuk’un tüm roman kahramanları, büyük bir incelikle anlatılan bu serüven üzerinden değerlendiriliyor.

“Başkalaşım imgeleri günlük yaşama sinmiş ideolojik kalıpları açık etmek ve bu kalıplara direnmeyi sağlayacak farkındalığı yaratmak, yabancılaşmış bireylerle yabancılaşmış bir dünya arasında kurulmuş sağlıksız uyumu bozmak amacıyla kullanılır. Başkalaşım metinlerinin ortak özelliklerini oluşan grotesk, fantastik, sürrealist teknikler realist metinlerin dünyanın birebir temsil edilebilirliği iddiasını çürütür, dünyanın tek bir temsili olmadığına, olamayacağına işaret eder.” diyen Jale Parla, bu kitabıyla da Türk Edebiyatı ile ilgilenen, yazan ve iyi bir okur olan herkese çok önemli bir yapıt armağan ediyor. Hem bir nevi “Türk Romanının Tarihi” olarak okunabilecek bu eser, hem de isminin hakkını ziyadesiyle vererek “Türk Romanında Yazar ve Başkalaşım” hakkında olabileceğinin en üst düzeyinde bir çalışma olarak başvuru kitaplarımızın arasına katılıyor.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder