Oğuz Atay, artık Türk Edebiyatında
tartışmasız bir yere sahip. Ya da şöyle söylemeli: Oğuz Atay Türk Edebiyatında
öyle bir yere sahip ki, üzerinde yapılan tartışmalar hiç bitmeyecek kadar
önemli. Özellikle romanları üzerinden yapılan “okur” tartışmaları bir yana, bir
romancı-öykücü olarak Atay’ın metinlerinin tartışmaları/eleştirileri/okumaları
henüz yeni yeni gelişmeler kaydediyor. Yıldız Ecevit’in 2005 yılında
yayımladığı “Ben Buradayım… - Oğuz Atay'ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası (İletişim Yayınları)”
kitabıyla bu tartışmalar daha da önem kazanmış, Handan İnci’nin hazırladığı “Oğuz
Atay’a Armağan – Türk Edebiyatının ‘Oyun/Bozan’ı (İletişim Yayınları)” ve yine Handan inci ve Elif Türker’in
hazırladığı “Oğuz Atay İçin – Bir Sempozyum (İletişim Yayınları)”
kitapları ile de epey bir gelişim göstermiştir.
Şimdi bu kitapların arasına bir tanesi daha eklendi: “’Korkuyu
Beklerken’ Gelenler – Oğuz Atay Öyküleri Üzerine Yazılar”. 2010 yılında
Yeditep Üniversitesinde yapılan “Oğuz Atay’ın Sekiz Öyküsü İçin Sempozyum” da
sunulan makaleler ve Atay öyküleri üzerine yazılmış diğer metinlerin derlendiği
bu çalışma, yine İletişim Yayınlarınca bizlere kazandırıldı.
Kitabı derleyen akademisyen-yazar Hilmi Tezgör çok önemli bir
saptama yapıyor kitaba yazdığı sunuş yazısında: “Onunla (Oğuz Atay) okurları
arasında diğer yazarlardan farklı bir bağ var sanki ve her okur bu bağın
‘kendine özel’ olduğunu düşünüyor.” Oğuz Atay’ın “okur” üzerinden yapılan
tartışmaları derken, ben de bundan söz etmiştim zaten yazının girişinde. Ama bu
kitapta, aynı zamanda “yazar” olan “okur”ların yazdıkları tabii ki bizim için
daha dikkate değer. Sekiz tanecik(!) öykü üzerine 270 sayfa yazı nasıl yazılır;
belki de bu kitabın asıl yanıtı da burada saklı duruyor. Ama unutmamak gerekir
ki, sekiz tane öykü üzerine tam on sekiz tane yazının bulunduğu bu kitap, bize
“kendine özel” bir bakıştan daha fazlasını sunuyor elbette.
İlk yazının sahibi Necip Tosun, bize Atay öykülerindeki
“Yabancılaşma, Aydın Eleştirisi ve İroni” üzerine duruyor. Tosun’un,
öykülerdeki ironileri sınıflandırması ise ayrıca önemli bir yer tutuyor
yazısında. İkinci yazının yazarı Selahattin Özpalabıyıklar da, bu sefer, Atay
öykülerinde “Birey”in ele alınışına dikkat çekiyor. “Susmak” eyleminin (ya da
eylemsizliğinin) Atay öykülerinde “bireyin kendini gerçekleştirmesinin en
meydan okumalı yöntemi” olduğunu belirtiyor Özpalabıyıklar. Ve hemen ardında
gelen yazısında Doğan Yaşat, öykülerdeki “Susku İzleği”nin okumasını yapıyor.
Yaşat: “Oğuz Atay’ın tekniği, onu (karakterini) susturup yerine başka
bir şey söylemek değil, konuştura konuştura suskun hale getirmektir.” cümlesiyle
çok güzel bir şekilde de özetliyor bu durumu.
Tüm öyküler üzerine belirli bir izlek üzerine okuma yapan ilk
üç yazıdan sonra, tek tek öyküler üzerinden giden yazılarla devam ediyor kitap.
Hülya Yağcıoğlu, Özlem Ekin Teker ve Sibel Ercan “Beyaz Mantolu Adam”; B. Nihan
Eren ve Aslan Erdem “Unutulan”; Işıl Bayraktar, Devrim Dirlikyapan ve Ahmet
Ergenç “Korkuyu Beklerken”; Berna Güler
“Bir Mektup”; Burcu Şahin “Ne Evet Ne Hayır”; Emre Erbatur “Tahta At”; Hilmi
Tezgör “Babama Mektup”; Fatma Erkman ve Melike Saba Akım ise “Demiryolu
Hikâyecileri – Bir Rüya” adlı öyküleri üzerine oldukça zihin açıcı tespitlerle
çok önemli yazılar kalem almışlar. Ve tabii Erkan Karabay’ın “Roman
Karakter(ler)i Üzerinden, Toplumsalın Eleştirisinde-Karakteri-Kurucu İmge
Olarak Korku, Yalnızlık ve Yabancılaşma” başlıklı makalesi de oldukça öz
bir şekilde amacına ulaşmış bir yazı olarak kitaba ayrı bir değer
kazandırmakta.
Umarız ki Oğuz Atay’ın romancılığı, öykücülüğü, oyun
yazarlığı ve daha nice yönleri üzerine daha çok ve daha da nitelikle çalışmalar
yapılmaya devam edilsin. Klasik bir tabirle, öldükten sonra (hatta yıllar sonra)
anlaşılabilmiş yazarımız hak ettiği yeri artık elbette kazanmıştır. Ama Atay’ın
bu hak ettiği yeri anlama hakkını bizim de elde etmemiz, yine Atay nezdinde
oldukça mühim. Bunun için bıkmadan usanmadan (ve yine artık “klasik” olsa da)
“Korkuyu Beklerken” kitabının son cümlesini tekrar edelim:
Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder