24 Ocak 2016 Pazar

Öykü Ne Değildir?



Doğukan İşler 
Öykü nedir, “Öykü” ile “Hikâye” arasındaki ayrım nedir, “Kısa Öykü” mü yoksa “Küçürek Öykü” mü demeliyiz, bir öykü ne kadar uzun olursa “Novella” başlığı altına girer… Bu ve benzerlerini daha da çoğaltabileceğimiz tartışmalar, oldukça uzun bir süredir -hem de gereğinden fazla uzun- devam etmekte. Öykünün “ne” olabilirliği üzerine -en azından biçimsel olarak- zihin açıcı bu kadar çok tartışma olmasına rağmen, öykünün “ne olmadığı” üzerine düşünmek/tartışmak nedense es geçiliyor gibi geliyor bana. Çünkü öykünün ne olmadığını/olamayacağını az çok tayin edersek, öykünün ne olabileceği konusunda ufkumuz biraz daha açılabilir, sanki.  
Biçimsellikten ziyade içeriği odak alarak, özellikle son yıllarda Türkçe edebiyatta sıklıkla karşılaştığım bir “öykü türü”nün aslında “öykü” olmadığını vurgulamak istiyorum bu vesileyle, haddim olmayarak.
Türkçede ve güncel dünya edebiyatında artık kıymetini yitirmekte olan “Hatıra - Anı - Biyografi - Otobiyografi” (bu türlerin birbirine içkin olduğunu düşündüğüm için böyle belirttim) yazımı, artık kendisini “öykü” donunda göstermeye başladı. Türkçe edebiyat da, özellikle son 5-6 yıldır, “anıgibiöykügibi” metinlerle fena şekilde domine edilmeye başladı. Ana akım edebiyatın artık bu koldan ilerlediği şüphesiz. Yazarın sürekli -okuru hiç ilgilendirmeyen- kendisinden bahsettiği, Gökdemir İhsan’ın deyimiyle “kısa metraj entel bunalımı” öykü(?)lerden kurtulduk derken, şimdi de yazacak hiçbir şeyi olmayan, anlatacak bir hikâyesi olmayan, yapacak edebi bir oyunu olmayan yazar(?)ların anılarına -icbar ile- “öykü” demeye başladık. “Çocukluk hatıram yok!” diyerek, bambaşka bir üslup takınarak çocukluğunu anlatan Perec’ten bihaber bu tür yazarları ve “anıgibiöykügibi” kitaplarını pohpohlamaktan kendisini alamayan(!) ana akım dergiler ile bu kitapları sürekli taltif eden ödül kurumları da işin tuzu biberi… Kimse kusura bakmasın; ama “öykü” diye bize arabesk soslu anılarını yedirmeye çalışan yazarlara okurun da karnı çoktan doydu artık, haberleri olsun.
Esrarını Sait Faik’ten aldıklarını iddia ettikleri bu “anıgibiöykügibi” metinleri Sait Faik okusa ne yapardı, çok merak ediyorum. Zamanında önemli bir boşluğu doldurup, gelecek kuşaklara da taşan kalemi ile Sait Faik dahi,  yapısal olarak “anı/yaşanmışlık” temalarını özenle işlediği öyküleri ile bu yazarların bir asır ötesindedir. Bu yolda daha fazla ilerlenirse(?) Sait Faik’in de değerini düşürecekler, iyi mi…

(HECE ÖYKÜ dergisinin “Öykü Ne Değildir?” soruşturmasına verdiğim yanıt.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder